18 Ağustos 2015 - Symi 36 37.09N 27 50.40E
Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıymış. Biz de Symi Panormitis'te başlayan yolculuğumuzu Symi ana limanda noktalıyoruz.
8:00'de Nisiros'tan yola çıktık. Demirlerimiz takılmadı. Tek aksilik pasarella iplerini kesmek suretiyle Tuquoise teknesine gece hırsız girmesi ve olta kamışlarını çalması oldu. Yunanistan'da bunca yer gezdik, pekçok yerde kapımızı kilitlemeden hatta açık yattık böyle bir olayla ilk defa karşılaşıyoruz. Umarız son olur:(
Symi'ye 13:00 gibi girip Taverna to Spitiko'nun önüne bağlandık. Turquoise'ı beklerken burada birşeyler atıştırdık. Symi'nin bizim için Türkiye'den bir farkı yok heryer bildik, herkes tanıdık, en az 50 kez gelmişizdir buraya ama ben her seferinde yine çok keyif alırım. Kendine has mimarisi, bozulmamış dokusu ve ton sür ton taş evleri ile bence en güzel Yunan adasıdır. Bu sene belki 20 ayrı ada gezdim, bu fikrim değişmedi...
Çıkış işlemlerimizi kendimiz yaptık. Polis 18:00'de gelin dediği için bekledik. Symi kaçak Suriyeli göçmen dolu. Yakalanmışlar ve hepsi polis binasında perperişan oturuyor. Başları Suriyelilerle ve acentaların getirdiği yüzlerce pasaportla dolu olan poliste 1 saat kadar beklememiz gerekti. Ortada bir de Birleşmiş Milletlerden görevli kadın vardı. Hepsine belgeler ve pasaportları verildi. Birkaç gün sonra Atina'ya gönderileceklermiş. Sonrası Allah kerim.
Polisteki işimiz bitince Zeliha'yı Symi'li tanıdıklarıma götürdüm. Mesela güzel pamuklu kıyafetler ve Birkenstock terlikler satan Yunanlı kocası olan Hollandalı kadın (beni görünce bir sohbet bir muhabbet laf Suriyelilere geldi. Yunanlıların Suriyelilerden tek çekincesi hastalık kapmakmış. Ben de bizim ülkemizdeki Suriyelilere verilen Türk pasaportlarından ve verilen haklardan, karşılığında istenen oylardan korktuğumu dile getirdim) .
Ali ve Azmi diğer çıkış işlemlerini hallettiler ve freeshop'a girdik. Biraz içki alıp çıktık.
Sonra Zeliha'yı benim sevgili marketim Georgina'ya götürdüm. Georgina "nerelerdesin" diye beni karşılayınca ben de iki aydır Yunan adalarında gezdiğimi, Kuzey bölgesini dolaştığımızı ve artık buralarda olduğumuzu söyledim. Kimbilir bu Symi'ye belki tekrar yolumuz düşer. Daha sona, Hollandalı kadının kocasının dükkanına gittik. Almak istediğim tabaklar var ama pahalı... Oradan da en sevdiğim takıcıya... Onunla da helalleşip tekneye döndük. Bu adayı ve insanını seviyoruz, bizden gibiler valla; asık suratlı Arnavut dondurmacı kızı, teknelerimizi bağlayan Lorel Hardy kılıklı iki görevliyi, sucuyu ( ki bu sene ingilizcesini geliştirmiş), çoğu zaman başvurduğumuz acenta Louise'i, plajdaki hiperaktif Dimitri'yi, onun oğlu olduğunu düşündüğüm, bazen bizden şezlonglar için para almayan plajdaki garsonu, karşımızdaki tavernadaki Yunalıyla evli Litvanyalı kızı, bu gece ve genelde her geldiğimizde yemek yediğimiz Panteli restaurantın işletmecisi aşçıyı...
Akşam yine Panteli'de harika bir yemek yedik. Dolma, sarmısak soslu kızarmış balık, Kızarmış peynir, midye saganaki ve ahtapotlu, kalamar mürekkepli risotto ve uzodan oluşan yemeğimize dört kişi 73 euro ödedik. Bu, bizim de son akşam yemeğimiz oldu. Yarın hem bu adadan hem de birbirimizden ayrılacağız.
Bugün denizden katedilen mesafe: 32 nm
Yorumlar
Yorum Gönder