20 temmuz 2013- cumartesi
Dirsek Koy'undayız... Sabah 8:30 da denizden gelen " tık tık " sesleriyle uyandım. Ali erkenden kalkmış denize girmiş meğer beni cağırıyormuş. 9:00 'a kadar direnip, sonra kalktım. Deniz bir harika...
10:30 'da yola çıktık. Bugün yelken yapmayacağız ki bakalım yine klimamız hava yapıyor mu?
Saat 12:00 de Orhaniye'ye geldik. Bavaria teknelerinden iyi anlayan ve su depomuzdaki taşan su sorununu çözecek olan Marco'nun teknesine aborda olduk.
İki saatlik uğraşın ardından Marco ve oğlu Ferdi problemi çözdüler. Geceyi burada geçireceğiz.
Orhaniye, çam ağaçları ve balıyla ünlü şirin bir köy. Evvelki sene eylül ayında burada bal festivaline denk gelmiştik ve köy meydanında Yeni Türkü konser vermişti. Tüm köylüler ve turistler şarkılar eşliğinde dans edip çok eğlenmiştik.
Orhaniye'de deniz de etraf gibi yemyeşil. Denizin dibi kumluk olduğundan daha çok gölde yüzüyormuşsunuz izlenimi veriyor ama dibi güzel demir tutuyor. Bugün bol bol denize girdim; hatta paletle kız kumuna bile yüzüp üzerinde yürüdüm.
Kız kumu, karadan çıkan, 600 m. uzunluğunda ve 2 m. genişliğinde, denizin içinde bir sığlık. Burası turistler tarafından çok ilgi görüyor. Kumun bir ucundan diğer ucuna yürünürse her türlü dileğiniz kabul oluyormuş:)
Kız kumunda yürüyen insanlar, denizin üstünde yürüyen Musa peygamber gibi görünüyorlar. Bilmeyen biri ilk gördüğünde hayretler içinde kalabiliyor.
Her yerin oldugu gibi buranin da bir efsanevi hikayesi var.
22.10.2010 tarihli milliyet.com.tr tatil ekinden aynen aktariyorum:
"Orhaniye köyü sakinleri, geçmiş yıllardan günümüze kadar Kızkumu ile ilgili iki efsanenin anlatıldığını söyledi. Anlatılan ilk efsaneye göre, 3 bin yıl önce Baybassos Kenti’nin kralı, düşmanlarıyla giriştiği uzun yıllar süren savaşı kaybeder. Kenti ele geçiren düşmanlar, kral ile halkını öldürür. Krallığın güzelliğiyle meşhur prensesi, korsanlardan kaçmaya çalışır. Deniz kıyısına gelen ve yüzme bilmeyen prenses
gerçekleşen mucize sonucunda eteğine doldurduğu kumları serptikçe deniz üzerinde bir yol oluşmaya başlar. Havanın karanlık olması nedeniyle yolunu kaybeden prenses, eteğindeki kumlar bitince boğularak yaşamını yitirir.
gerçekleşen mucize sonucunda eteğine doldurduğu kumları serptikçe deniz üzerinde bir yol oluşmaya başlar. Havanın karanlık olması nedeniyle yolunu kaybeden prenses, eteğindeki kumlar bitince boğularak yaşamını yitirir.
Kızkumu ile ilgili anlatılan bir başka hikaye ise,güzel prensesin imkansız aşkıyla ilgili.Kralın kızı fakir bir balıkçıya aşık olur ve babası evlenmelerine karşı çıkar. Birbirlerini çok seven iki genç, kraldan gizli sık sık buluşur. Kayıkla denizden gelen balıkçı genç, her defasında prensesin yaktığı ateşi görerek sevgilisinin bulunduğu yere gelir. Durumdan şüphelenerek askerlerine kızını takip ettiren kral, gizli buluşmalardan haberdar olur. Bir gece kızını yakalatan kral, askerlerine ateşle işaret vermesini söyler. Işığı gören balıkçı askerlere doğru gitmeye başlar. Askerlerin elinden kaçak prenses, koyun karşısına geçerek sevgilisini kurtarmak için denize atlar. Bu sırada bir mucize gerçekleşir ve prensesin adım attığı her yer kuma dönüşür. Kızın peşinden koşan askerler ise suya gömülür. Ancak okçulardan birinin fırlattığı ok, kıza saplanır. Prensesten akan kan, denizi kırmızıya boyar. Genç balıkçı ise kızı alarak sandalıyla uzaklaşır ve bir daha kimse onları görmez. O günden sonra da koy Kızkumu olarak adlandırılır."
Ben bu gevezeliklerle uğraşırken teknemizdeki hava yapan klima pompası tamiratı son hızıyla devam ediyor.
Bu gece buradayız, klimacımız Mehmet Usta'yı karaya bıraktıktan sonra yemeğimizi teknede yiyeceğiz.
Yorumlar
Yorum Gönder