Amorgos 15-19 Haziran 2023
Levitha'dan sabah sekizde yola çıktık. İskeleden gelen 16 knot civarında orsa rüzgar ile keyifli bir yelken seyriyle Amorgos'un Aigialis koyuna girdik. Bu koy, Amorgos'un otel ve pansiyonlarını barındıran bir tatil yeri. Koya Perry’nin yanaşması için bir mendirek yapmışlar mendirekde iki tane yelkenli tekne bağlıydı onların arkasına bağlanmak istedik ama ferry geldiğinde rahatsız edeceğini söylediler biz de bu sebeple koyun dip tarafına demir attık. Gün boyunca hava oldukça sakindi ama gece korkunç bir rüzgâr çıktı bütün gece döndük durduk hatta demirimiz taradı tekrardan demir atmak zorunda kaldık tüm gece boyunca anca 2 saat uyuduk diyebilirim sabah kalktığımızda da rüzgâr devam ediyordu yola çıkmak için Rüzgârın inmesini bekliyoruz öğlen dineceğini söylüyor hava raporları…
Ertesi gün de rüzgar dinmedi. Hatta gün içinde demirimiz birkaç sefer daha taradı. Bir gün evvel girdiğimiz canım renkteki deniz ertesi gün oldukça dalgalı ve sevimsiz hale geldi. Rüzgar dinmeyince bir uykusuz geceyi daha bu koyda geçirdik. Koydaki üçüncü günümüzün sabahı havanın sakinlemesiyle birlikte Katapola ana limana doğru yola çıktık. Koyla ana liman arası yedi mil. Feribot iskelesinin sol tarafına kıçtankara olduk. Yaklaşık 7-8 tekne buraya rahatça bağlanabiliyor. Ayrıca ferrylerin geliş gidiş saatleri bilinirse gün içinde de ihtiyaçlar için bağlanmak mümkün.
Amorgos, her şeyden önce rüzgarıyla ünlü bir ada ki biz bunu iki gündür çılgınca deneyimledik. Luc Besson'un 'The Big Blue' filmi bu adada çekilmiş ve ada halen bunun ekmeğini yiyor. bir sürü mekanın ismi "big blue"... Ada, Romalılar tarafından da sürgün yeri olarak kullanılmış. Adanın en ünlü yapısı Panagia Hozoviotissa Manastırı. Kayalığın içine oturtulmuş, içinde Bizans dönemin bin yıllık Meryem Ana sembollerinin olduğu bu yapıya ulaşmak için 300 basamaklı merdiveni tırmanmak gerekiyor. Çok istememe rağmen burayı ziyaret etme fırsatımız olmadı.
Saat 16:00’da gelen yerel otobüse binip choraya çıktık (adam başı 2 euro) Chora gerçekten görülmeye değerdi dar sokaklar bembeyaz evler rengarenk panjurlar ve kapılar ile … bir restoranda oturup şarabımızı içtik sonra yine otobüse binip ana limana geri döndük.
Akşam yemeğimizi teknemizin tam karşısındaki Capetan Dimos reataurantta yedik. Bilmeden buranın en iyi tavernasını seçmişiz. Uzoda pişmiş kuzu eti, cacık, musakka ve benim yediğim midye inanılmaz güzeldi. Tek sorun asık suratlı şef ve restaurant sahipleriydi. Türkiye kıyılarına yakın adalarda Türkler inanılmaz dostane karşılanırken biraz uzaklaşınca Türklerden hazetmeyen Yunanlılara sık rastlanıyor. Ben bu konuda fazla hassasım. Karşımızdaki marketin sahibi de İstanbul değil Konstantinapolis diye diretti... Şeytan diyor giderken aç spotifydan "İstanbul is not Constatinopolis" şarkısını deli olsunlar...
İkinci gün yağmurlu bir havaya uyandık öğleden sonra hava iyice artmaya başladı iskele omuzluktan epey şiddetli bir rüzgâr geliyordu yanımızdaki tekne çıkmaya kalkıştı ve çıkarken de bizim zincirimize hem gövdesini vurdu hem de palasını takıp zincirimizi aldı. Epey keyifsiz bir macera yaşadık daha sonrasında zincirimiz Allah’tan tekrar tuttu da gece yarısına kadar süren o şiddetli havayı teknemizde atlattık. Tekneleri tabi biraz kıyıdan uzak tutmak gerektiği için kıyıya da çıkmak mümkün olmadı. Sabaha karşı hava oldukça hafifledi ve ilk defa Amorgos'ta güzel bir güne uyandık.
Üçüncü günümüzde limanda daha ziyade dinlerdik ben meşhur manastıra gitmeyi çok istedim ama gözümde de o merdivenler büyümedi desem yalan olur akşama kadar teknede dinlendikten sonra akşam yemeğimizi daha uygun fiyatlı bir restoranda yemeye karar verdik ama tabii ki ilk günkü restoran kadar kaliteli değildi. "Ucuzdur vardır illeti pahalıdır vardır hikmeti" lafı doğruymuş demek ki…
Yorumlar
Yorum Gönder