DADD Ralli Akdeniz 2019 30. Gün

Çevlik Limanı'na minibüsler gelip bizi aldı ve Samandağ Belediyesi'nin ikramı olan kahvaltıya gittik. Köy Konağı Tesisleri'nde Antakya yöresel lezzetlerini tattık. Manzarası ise tüm koya hakimdi. Bu arada Çevlik Sahili 14 km. lik uzunluğuyla dünyanın en uzun kumsallarındanmış. Ayrıca deniz kaplumbağaları için de yumurtlama noktalarından biriymiş. Bizim kumsala gidip görme fırsatımız olmadı ancak yamaç paraşütlerini uzaktan gördük. Samandağ çok otantik bir bölge ancak iyi bir tanıtım ve biraz daha özenle gerçekten değerini bulabilir. Özellikle bizim kaldığımız limanın çevresi ve denizi o denli pisti ki mikrop kapmadığımız için sevinmemiz lazım.



Kahvaltı sonrası Titus Tüneli'ndeyiz. Burası limana yürüme mesafesinde... Tünel, Roma döneminde şehri ve limanı sel baskınlarından kurtarmak için, dağlardan gelen sel sularının başka yöne akıtma amacıyla insan eliyle yapılmış bir tünel... Roma İmparatoru Vespasianus döneminde başlayıp oğlu Titus döneminde tamamlanmış. 1380 m. uzunluğunda olan tünelin 130 m.si kapalı, diğer kısımları açık olup ortalama genişliği 6 m. olup yüksekliği ise 7 m.






Antakya'da ilk durağımız Hıristiyanlığın ilk mağara kilisesi olan St. Pierre Kilisesi... Tarihte ilk Hıristiyan adı da (Hıristos) da ilk defa Antakya'da bu kilise cemaatine verilmiş. 1983 yılında Papa 6. Paul tarafından burası hac yeri olarak kabul edilmiş ve her yıl 29 Haziran'da St. Pierre günü kutlamaları yapılmakta...




Hatay Arkeoloji Müzesi dünyanın en büyük mozaik müzelerinden biri... Paleolitik dönemden başlamak üzere bütün dönemlere ait çok zengin eser koleksiyonu sergilenmekte. Daha önce Cumhuriyet Alanı'nda bulunan eski müzedeki eserler ve daha fazlası 2014 yılında tamamlanan ve toplamda 32750 m2 kapalı alanı bulunan bu yeni müze binasına taşınmış. Apollan Daphne Mozaiği, Talassa Deniz Mozaiği, Yakto Mozaiği, Antakya Lahdi, Şuppiluliuma Heykeli, Oceanus ve Tethys Mozaiği, İskelet Figürlü Mozaik bizim ilgimizi en çok çeken eserler oldu... İskelet Figürlü Mozaikte yer alan Euphrosynos Yazıtında "neşe, neşelen, mutlu ol, hayata katıl" denmekte...











Müze turumuzun ardından 20 dk. yürüme mesafesindeki The Museum Hotel'e gittik. Emre Arolat Mimarlık tarafından tasarlanan otelin inşaatı sırasında yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkan tarihi eserleri korumak amacıyla otel planında uygulanan değişikliklerle tamamen eserlere uygun olarak yeni bir müze-otel inşa edilmiş. Beş farklı katmanda 13 ayrı medeniyete ait 30 bin’e yakın eser ile bir zaman tüneline dönüşen otel, bu büyüklük ve arkeolojik içeriğe sahip dünyadaki ilk müze otel olma özelliği taşıyor.





Gerçekleşen kazılarla birlikte bir “zaman tüneli”ne dönüşen inşaat alanında bulunan eserler, otelin ve arazinin sahibi olan Asfuroğlu Ailesi tarafından müze haline getirilmiş. “Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi” adını alan müze de Kültür Bakanlığı'na devredilmiş. Biz binaya ve tarihe gösterilen saygıya hayran kaldık. Antakya için ve hatta Türkiye için oldukça özenli ve örnek alınası bir proje gerçekleştirilmiş. Ayrıca dünyanın ilk aydınlatılan caddesi olarak geçen Kurtuluş caddesi'nin yer taşlarının burada da kullanılması da ince bir espri olmuş.

Antakya'nın en meşhur yerlerinden biri olan Uzun Çarşı'yı gezdik. Burada Antakya lezzetlerinden baharatçılar, künefeciler ayrıca bakırcılar ve sepetçiler dikkat çekmekte... Keşke çok vaktimiz olsaydı da keyfiyle alışveriş yapabilseydik. 



Çarşı çıkışında Asi Nehri'ne bakan bir künefecide dışarıdan gelen tepsi kebaplarımızı yedik ve tabii ki üzerine künefeler yendi... Bu arada Asi nehri adını ters akmasından alıyormuş...




 

Çevlik Limanına dönüş saatimize kadar olan boş vaktimizde Kurtuluş Caddesine yöneldik. Antakyalılar tarafından "Nişantaşı" olarak anılan ve Ortadoğu'nun zenginlerinin gelip alışveriş yaptığı tarihi bölge, günümüzde de eski taş binaların ve birçok esnafın sıralandığı, kentin en işlek yerlerinin başında geliyor. Eski Antakya evlerini fotoğraflayıp tarihi Affan Kahvehanesi'nde (İnci Kıraathanesi) aldık soluğu...  Yerli yabancı turistlerin uğrak yerlerinden biri olan kahvede cam bardaklarda gelen kahvemizi içip yöreye ait bir tatlı olan haytalıyı denedik. Arap kültürünün bir tatlısı olan haytalının yapımında mısır unu ve süt kullanılıyor. Yapılan muhallebinin üzerine sütlü dondurması eklenip üzerine gerçek gül suyu konularak küçük metal kaşıklarla servis ediliyor. Ben haytalıyı su muhallebisine benzettim... Doğrusu denemeye değer...





Bugün Mete bizden ayrılıyor. Kıbrıs'a gidiş programımızda değişiklik olduğundan bir gün evvel tekneden ayrılıp bir gece Antakya'da konaklayacak ve yarın İstanbul'a dönecek. Bu yüzden biraz buruğuz... 


Çevlik'te çıkış işlemlerimiz gece 1:00 gibi bitti. Ve bazı tekneler Kıbrıs için hemen avara oldu. Bizim çıkış saatimiz ise 4:00... Biraz olsun uyumamız lazım...

Yorumlar

Popüler Yayınlar